il zun süre mimarideki görünüşleri ve cepheleri tasarlamak için vücut analojisi ile yapılan araştırmalar gündemdeydi. Vücudumuz dışa dönük kimliğimizin çok önemli bir bileşkenidir. Vücudumuzun sürekli baktığımız, işlediğimiz bir görünüşü var. Hava şartlarının zorlaması, kültürel gelişimin beklentisi vücudumuzu belli şekillerde örtmeyi gerektiriyor. Diğer taraftan bireysel kimliğimizin vücut bulduğu yerin vücut ve örtünme normları dışında oluşacağına inanan, hatta uygulayan çok sayıda kişi ise kendilerine özgü giyimleri ile günün geçerli vücut-deri-giyim normatif bütünlüğü dışında ve zevkle yaşıyorlar. Bu, vücudumuza bakış açımızın bir uzantısı oluyor. Sonunda görünüşümüz, hem fiziki hem sosyal olarak tanınmamızı sağlıyor. Yapı ise 'mimarlığın vücut bulduğu' somut ve yapay bir ürün. Yapı dediğimiz yapay ürünün cephesini oluşturan yüzeyler mimarın tasarladığı mimari görünüşleri, ortamın değerlendirmesine sunuyor. Burada da cepheler hem fiziki, hem sosyal olarak yapının algılanmasını sağlıyor. Ancak bunları yalnızca sokaktan algılanan cepheler olarak düşünmemeliyiz. Cephelerin yapıların içinden parça parça veya bütünüyle algılanabildiğini de unutmamalıyız. Bunu vücut benzetmesini uzatamadığımız (kullanamadığımız) durumlardan biri olarak düşünebiliriz." "Vücut ile yapı ortamlarının bir araya geldiği bazı durumlarda ise modanın yeni tasarımlarında olduğu gibi bazı gerilimli arayışlar var. Örneğin kültürlerdeki şeffaflık arayışlarının giyimdeki sonuçları ancak mimari ortamlardaki çevre denetiminin vardığı son noktalarda ve vücudun dinçlik (fitness) çalışmaları ile ulaştığı üst sağlık seviyelerinde mümkün olabiliyor. Bu noktaya varmadan önceki 'katkat ifadeli giysiler' ile ondan önceki 'esası dönüştüren veya gizleyen maske' yaklaşımları, hem vücudun kapatılması ve dönüştürülmesinde hem de mimari görünüş tasarımına yansımış olan araştırmalardır." "İlahi güçlerin insanları ve çevre düzenlerini mutlakiyetçi bir şekilde yönettiklerine inanılan dönemde yapıların görünüşlerinin, insanların vücutlarında gizli olan ilahi oranlara sahip olmaları gerektiğine inanılıyordu. Bu oranlar ve ilgili sembolizmden klasik dönemlerin; dorik, ionik ve benzeri mimari düzenleri ortaya çıktı. Bunlar aynı zamanda belli bir dönemin insanlarının ilahi güzellikten ne anladığını da yansıtıyordu. Daha sonra insanların yeryüzüne kendi adlarına sahip çıkmaya başladıkları dönemlerde ilahi güzellik anlayışı yerine insanın ilahi kurguya kendi dünya görüşü çerçevesinde yorum getirmeye başladıkları romanesk, gotik, neo-klasik gibi yeni mimari kurgu anlayışları kendi cephe düzenlerini getirdiler. Tasarımda proto-modern ve modern dönem ise insan emeğini yücelten, detay yapma biçemlerini (stillerini) vurgulamaya çalışan, sosyal bilinci tasarımda yorumlayan daha didaktik estetiklerin hakim olmaya başladığı bir süreçtir. Bu süreç hala devam ediyor. Diyebiliriz ki, yapılarda görünüşler ilk başta yapının içinde tasarlanmış olanları (mimarların plan ve kesit dediği) mekanik ve simgesel olarak yansıtan bir kabuk ve/ya deri olarak alınırken, daha sonra bu yaklaşım kendi içindeki alternatifini geliştirmiştir." "Kabuk bir zarftır anlayışı cepheyi binadan ayrı işlemeye başlamıştır. Bu araştırma post-modern durumun tarihsel döneminde, cephenin maskeleşmesi şeklinde sürdürülmüştür. Burada, yapıdan koparılan cephe, yapı içindeki gerilimleri yansıtacak şekilde kendi içinde farklılaşarak tasarlanmıştır. Maske aynı zamanda yapının içi ve sosyal ortamıyla arasında bir mesafe oluşturabilmek için seçilen bir metafor veya gerçeklik olarak kullanılmıştır. Burada, yapısalcılıktaki 'kavram çiftleri'nden bir tanesi iç düzeni kurarken, diğeri de dış cephe düzenini kurmuştur. Başka bir yaklaşımda ise, cephenin kopuşu yapının iç kurgusunun dekonstrüktif bir şekilde yeniden yorumlanması içindir." Yapılar makineler gibidir "Mimari cephelere diğer bir tasarım yaklaşımı ise 'yapılar makineler gibidir, hatta bir makinedir' pozisyonudur. Yani mimarinin çalışan parçalarını görürsünüz ve bunu dış cepheye yansıtacak saydamlığı veya birebirliği dış yüzey tasarımınızda sağlarsınız. Bu bir tür mimari namus konusu haline gelmiştir. Yeni Brutalizm akımının çıplak malzemeli cepheleri bu tutum içindedir. Yani içerideki işlevlerin dışa vurumuna, ayrıca bir cephe tasarımı yorumu gelmeyecektir. Bu tutum kısırlaştığında çıkış yolu olarak içerdekilerin tek tek artikülasyonu başlamıştır. Diğeri ise dış kabuk üzerine bağımsız tasarım analojileri kurulmuştur. Bu çizginin gelişimindeki ilk etabın bulduğu bir alternatif 'yapının içindeki ilişkileri' rahat çalışsınlar diye basit bir 'kaporta kapağı' benzeri bir çatı örtüsü ile dış etkilere kapatma mantığı olmuştur. Yani, kabuk mekanik cepheler oluşturur. Bu çizgi bugün yüksek teknoloji (high-tech) dediğimiz tasarım ortamlarında kullanılan yapı kabuğunun taşıyıcı sistemini ve/ya yapıyı besleyen enerji sistemlerini yapının dışına takan abartma yaklaşımlarda vardır." "Bir diğer mimari tasarım yaklaşımında ise asma yüzeyler veya binayı besleyen teknolojinin yüklendiği high-tech yüzeyler, mimari cepheler olarak kendi bağımsızlıklarını kazanmıştır. Modern mimarlık ön, arka cephe ayrımını kaldırmaya çalışırken günümüz mimarisi bir adım ileriye giderek yapıdan bağımsız cepheler için çalışmaktadır. Diğer taraftan mimariyi benzetmeye çalıştığımız makineler cephesinde durum değişmektedir. Özel otomobiller, beyaz ve kahverengi eşyalar elit bir grup dışında çok yaygın kullanılmaya başlanınca endüstri ürünü tasarımı da çeşitli tüketici gruplara çekici ürün sunabilmek için 'makineleri stilleştirme' çabasına başlamıştır. Makinelerin işler gövdesinin zarflanması aynı ürün için bile farklı farklı olabilmektedir. Bazı telefon veya buzdolapları için değişik yüzeyler üretilmesi gibi. Makineyi cephede yansıtmak isteyen eski teknoloji fetişistleri için ne kadar ağır bir darbe..." "Le Corbusier, süslemesiz düz yüzeylerle oluşturulmuş cephelerin makine estetiğini yansıttığını göstermeye çalıştı. 1930'Iarın başında Villa Savoye bunun kristal bir örneğiydi. 1970'Ierin sonlarında ise enerji ve hareket sistemlerinin bina cephelerine yansıtılması o yılların high-tech makine estetiği olarak algılandı. Paris Pompidou Merkezi örneğinde olduğu gibi... Günümüzde ise elektronik ortamların kurduğu yüzeyler ve kendi hareketini oluşturan esnek elektro-mekanik sistemler bu tür estetiğin cepheleri ve görüntüleri olarak algılanıyor. Bu değişimde günümüzde elektronik teknolojisinin eski mekanik teknolojilerden farklı olarak gözle izlenemeyen işleme biçimleri ve bu durumun getirdiği yeni yorumlar ve yeni gizemlerin etÇATi&CEPH•ETEMMUZ-AGUSTOS / 2008 25
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=