~ makale şüme uğramış binanın dönüşmeden önceki ve sonraki hali arasında, genellikle ayrışımla biten ve ikili ya da çoklu yapıların birlikteliğinden meydana gelen bir bütünleşme süreci yaşanmaktadır. Eski ve yeni, mevcut ve eklenen arasındaki iki ayrı varlık halinde ortak bir yaşamda buluşma ile sonuçlanan bu simbiotik ilişki yerini içli dışlı, birbirinin içinde eriyen, yeni kurgunun hakimiyeti ile sonuçlanan ve eklenmeden çok dönüştürme diyebileceğimiz uygulamalara terk etmeye başladı. Bu oluşta mimarinin statik ve dinamik boyutu arasındaki etkileşimin etkili olduğu söylenebilir. Mimarlık tek tek binalar olarak görüldüğünde statik, geçmişten gelip geleceğe uzanan devamlı aralıksız bir bütünlük içinde sürekliliğin halleri olarak algılandığında ise dinamik olarak tanımlanabilir. Bu dinamik süreçte biçim geçişlilik, büyüme, süreklilik, eklenme yoluyla evrimsel olarak gelişir. Statik süreçte ise ifade, anlam, karışma, birleşme ve ilişkilenme bulunmaktadır. 'Hareketli imajların ve bilgisayar ortamındaki tasarım sisteminin bir parçası olan 'biçimleme-morphing' bilindiği gibi bir imajın karakter, görünüş ve işlev olarak başka bir imaja dönüşme sürecini tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Bu süreçte eski ve yeni, eklenen ve mevcut gibi ikili bir yapı yoktur. Başlangıcı ve dönüşüme açık sonucu olan tek bir yapı vardır. Ekleme ve çıkarma değil, bir dönüşme söz konusudur. Son dönemde yapılan dönüştürme projelerinde bilgisayar ortamına ait bu dilin etkisini görmeye başladık. Bu çalışmada, daha önce belirtildiği gibi bir yandan mevcut ve eklenen arasındaki resiprokal ilişki irdelenmekte, diğer yandan özelikle yeni binyılın eşiğinde tasarlanan/uygulanan tasarımlarda ipuçları görülen bu değişimin bir değerlendirmesi yapılmakta, yeni oluşumun, strüktür, malzeme seçimi, doku ve mimari tutum ile olan etkileşimi aktarılmaktadır. Uyum ve Simbiosis Uyum konusu koruma kavramına koşut olarak yıllar içinde oldukça yoğun bir biçimde tartışıldı. Törebilimde mutlak ölçü, sanatta dengeli biçim, organizmaların ilişkilei46 ÇATI & CEPHE• TEMMUZ-AGUSTOS / 2008 rinde geometrik oran olarak kendini gösteren 'Uyum' kavramının mimarlıkta çok göreceli olduğunu biliyoruz. Biçimsel özellikler ve estetik açıdan uyumsuz olan bir ek bina-mevcut ilişkisi simgesel değerler açısından uyumlu olabilir. Grassi'nin tasarımlarında uyum mekan organizasyonu, biçim özellikleri ve malzeme seçimi ile kolektif hafızada sürekliliği öneren bir yapıdayken, bir yaşantı önerisi getiren Liebeskind'in tasarımlarında ise kurgusal, tematik olarak bir uyumdan söz edebiliriz. Alberti'nin ya da Goethe'nin ve Kant'ın tanımlarında da yer alan 'amaca uygunluk', yani tasarım probleminin form ile uzlaştırmaya çalıştığı uyum kavramı 'bağlam'dan başka bir şey değildir. Bağlam problemi belirler, form ise bu probleme bir çözümdür. Başka bir deyişle tasarımda gerçek tartışma konusu form değil, form ve bağlamın uzlaştığı bütünleşmedir. Bu tek bir yapının içindeki bütünleşme süreci, belli bir zaman sonra ortaya çıkan ikinci yapının katılımıyla daha karmaşık bir probleme dönüşür. Eklenmenin ya da dönüşümün doğası aslında tüm parça-bütün ilişkilerinde olduğu gibi simbiosis kavramının ışığında daha rahat anlaşılabilmektedir. Simbiosisin Japonca'da birlikte yaşama, uzlaşma, eriyerek birleşme, karışma, uyum gibi pek çok anlama geldiğini biliyoruz. Kurokawa 60'Iarın başında bu kavramı yeniden tanımlamıştır: 1. Simbiosis muhalif, rekabet ve çatışma içinde olan ama birbirine ihtiyaç duyan şeylerin ilişkisidir. 2. Simbiosis bir şeyi yaratımının tek başına sağlanamadığı, fakat karşılıklılık içinde ve katılımla bir bütün olarak gerçekleştirildiği durumlardaki ilişkidir. 3. Simbiosis asalak (parasitic) bir ilişkiye değil; karşılıklı çıkara dayanır. 4. Simbiosis ilişkinin dışında kalan öğelerin katılımı için yer ayıran bir ilişki biçimidir. Bu tanımla dünya, yeryüzü yeni bir düzen içine girer. Biyolojide simbiosis, iki farklı organizmanın, her birinin faydalanacağı ve aslında ötekinin yaşaması için zorunlu olabilecek işbirliğinde bulunmalarıdır. Organik düşüncenin kurucularından biri sayılan ve Goethe doğadaki organizmaların büyümeleri ile yaptığı araştırmaları sanat ve mimarlığa da uygulamıştır. Mimarinin yapısının amaçsal bütünlük ve işlevsel tutarlılığı, yerçekiminin mekanik kanunları bakımından değil, erekbilim yasaları bakımından, öncelik kazanır. Değişim ve Eklenme Sürecinde Kimlik Temelde fiziksel, işlevsel, organizasyonel ya da medya açısından yıpranmış veya gündemden düşmüş olan bina ile onun güncelleşmesini sağlayan parça/yapı arasında, dolayısıyla tasarımcıları ve onların görüşleri arasında bir uzlaşma ve kimlik ayrılığı ikili yapının gereği olarak ortaya çıkar. Mevcut binanın kimliği, hayatının bir kısmını yaşamış ve bundan sonrasını da değişerek sürdürecek bir kişiliğin ve bedenin kimliği olarak biçimlenerek dönüşür. Bu nedenle, yapının kimliğini-tanımlayıcı ilişkilerini, Üzerlerineyeni birikimler eklenerek büyüyen sabit bir değer olarak görmek yerine, zaman içinde kendiyle ve ötekiyle yaşanan diyalektik bir süreç olarak algılamamız daha doğru olacaktır. Ek yapı, güncel kimliği belirleyen bu dönüşüm sürecinin son ayağıdır. İki ya da daha farklı yapı arasında (mevcut/lar-ek/ler} işlevsel bir birlik sağlanması sonucunda elde edilen yeni bütünün başarısı ikili yapının mekansal öğeleri arasındaki kaynaşmaya, uyuşmaya yani bütünleşmeye bağlıdır. Bu bütünleşmeyi sağlayacak ve kuralları koyacak olansa çoğu zaman sonradan gelendir. Ek ve mevcut arasındaki ilişki ve rol dağılımı, binalar arasında olduğu kadar aynı zamanda farklı tasarımcılar arasında da bir rekabet ve uzlaşımın yaşanmasına neden olur. Çünkü ikili yapısı gereği bir 'ötekilik' kavramını içerir. Bu nedenle, resiprokal kavramının içindeki hem ortak yaşam-karşılıklı olma hali, hem de zıtlık-karşıtlık anlamı bu ilişkinin doğasını ifade etmektedir. Benzeşme ve eski ve yeni arasındaki aynılığı Grassi'nin ve Rafael Moneo'nun-tasarımlarında açıkça gör-
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=