Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi 15. Sayı (Temmuz-Ağustos 2008)

A makale sı içinde önemli bir yer tutan binanın kimliği daha da vurgulanmış oldu. Nouvel'in, eskinin neo-klasik kabuğunu kullanarak yeni bir yapı ortaya çıkaran, Robocop'vari tasarımı çok çeşitli zıtlıklar içinde özgün bir bütünlük taşır. Tepesindeki tambur ek ile bina, kentin apartman ölçeğindeki küçük parçalardan oluşan dokusunun üzerine konmuş iri bir yabancı cisim gibi kendini gösterir. Altta klasik alüminyum+cam giydirme cephe, gri boyalı metal tambur ise, üstteki katmanı güneş kırıcı olarak işlev veren çift cidardan oluşur. Nouvel, bu tasarımında da tarihi değeri olan mevcut yapıya tevazu ile yaklaşım, ölçek, benzeme yoluyla uyum kaygısı gibi genel geçer ilkelerin dışında hareket etmiş; yalnızca mevcut binanın kılıfını koruyarak yepyeni mekan ve işlev dizileriyle farklı ölçekte bir bina yaratmıştır. Esma Sultan Yalısı'nda olduğu gibi eski yapının masif klasik ifadeli kimliğinin izi, binanın yalnızca yüzüne takılı başka türde bir maskede kalmıştır. Bir araştırma kütüphanesi ve müze olarak Manhattan'da hizmet veren Morgan Kütüphanesi bir ada içinde farklı dönemlerde yapılan binaların birleştirilmesiyle oluşan bir komplekstir. Bu yapı adasındaki binalar 1906'da Charles McKim of McKim, Mead & White tarafından tasarlanan orjinal neorönesans kütüphane, 1928 Benjamin Wistar Morris tarafından yapılan ek, Morgan House olarak bilinen 19. yüzyılı konutudur. Voorsanger tarafından tasarlanan ve 90'Iarın başında inşa edilen ek, aradan on yıl geçmeden 2003'te Renzo Piano'nun yaptığı yeni düzenleme için yıkıldı. Mevcut yapıların ölçüsünü aşmayan her iki tasarım da eldeki binaların entegrasyonunu amaçlayan katalizör mekanlar önermesine, Piano'nun organizasyonel açıdan ve biçim dili olarak daha sade ve yalın bir çözüm getirdiği görülmektedir. Böylece çeşitli eklemelerle labirentsi bir yapı haline gelen kompleks, çok parçalı yapısına rağmen, bütün parçaların tek bir tema etrafında bütünleştiği daha yalın bir plan şemasına kavuştu. Planın ifadesinde eski ve yeninin kaynaşarak tek bir yapı haline geldiğini görürken, parçaların bireysel kimliklerini ancak dış mekanlarında, cephede fark edebiliyoruz. 5 ÇATI & CEPHE• TEMMUl-AGUSTOS / 2008 New York'ta Oueens'in endüstri bölgesindeki 1930'Iarın çamaşır makinesi fabrikası yeni bir düzenlemeyle 90'Iarın sonlarında, çevredeki çok sayıda Koreli-Amerikalı'ya hitap etmek üzere bir kiliseye dönüştürüldü. Proje üç ayrı kentten üç ayrı büronun günümüz iletişim ve ifade araçlarını kullanarak ürettikleri ortak bir çalışma oldu. Ek yeri kaybedilmiş ve iki bina birbirinin içinde eriyerek birleştirilmiştir. Mevcut binanın önceki kimliğinden belli belirsiz izler kalmıştır. Bu müdahale, dini yapıların anıtsal ve simetrik düzenini izlememiş, asimetrik bir düzen getirerek farklı bir kompozisyon ortaya çıkarmıştır. Yapının bu ifadesi aslında bir 'Kültür Merkezi' olarak çalışan yapının işlevi ile uyumludur. Öklid geometrisine dayanan formlardan topolojik formlara geçişin yaşandığı son dönem göz önüne alındığında, bu yaklaşımın günümüz ve sonrasında eklenme konusunda sıkça karşılaşabileceğimiz örneklerden biri olması beklenebilir. Artık eski ve yeninin ayrışması, mevcutla ekin farklı kimliklerinin ayrı ayrı ifade edilme ilkesi yerine, bütün öğeler tek bir kimliğin içinde eriyerek birleşirler. İşlevin bağlayıcılığı biçimlerle, mekanlarla devam eder. Ek yoktur. Son gelenin fethi ile sonuçlanan zaferin yarattığı bir tek yapı, bir tek kimlik vardır. Bu yenileme projesi, mimari ürünün yeni dönemde nasıl algılanacağı ve müdahale edileceğinin göstergelerinden biri sayılabilir. Sonuç • Sonuçta, mevcut ve ek arasındaki karşıtlığın en çok şeffaflık kullanılarak elde edildiği gerçeği bir kez daha görülmüştür. Guggenheim'da ek ve mevcut yapı iki masif kitle olarak inşa edilmiştir. Diğerlerinin hepsinde cam, karşıtlığı sağlayan temel öğedir. • Camın türlerinin artması, iç mekan öğelerinin ve strüktürün Lerner Hall'de olduğu gibi cephenin algılanması ve yapımına daha çok katılması ile cephenin boyut kazanması günümüzde yapının görünüşündeki anlam değişikliğinin en belirgin özellikleridir. Lerner Hali, Jerome Greene Hali, LVMH, Bible Society ve Rose Center'da çelik strüktür ve noktasal tutuculu sistemlerin eşlik ettiği hafif yeşil renkli ('low-iron' olmalarından kaynaklanan) ve net camlar yaygın olarak tercih edilmiştir. • Bezeme denildiğinde ilk akla ahşap ya da taşa yapılan oyma kakma ya da yapıştırma bir takım süsler akla gelir. Oysa LVMH'da olduğu gibi cama fritleme gibi bazı işlemler uygulanarak ya da Greene Hall'de olduğu gibi güneş kırıcılar kullanarak bir tür çağdaş bezeme yapılabilir. 'Modern' olarak adlandırılan bu yapılar, azla yetinen Ortodoks modern yapılardan oldukça farklı çizgidedir. • Cephe ışıklandırması camın, dolayısıyla yapının etkisini güçlendiren ve değiştiren yaygın olarak kullanılmaya başlanılan, hatta ayrı bir tasarım alan olan bir başka unsurdur. • Uyum ne bir biçimsel benzeme ne de karşıtlıktır. Uyum ortak bir yaşamda buluşulan birlikte yaşama ve bütünleşme için amaca uygun ve işlevsel açıdan tutarlı bir davranış göstermektir. Eski-yeni, mevcuteklenen arasındaki, biçim, mekan ve ifade bağlamındaki ilişkide uyum; saygı, nezaket, tevazu, eklendiğinden farklı olma gibi ilke kararları ve zıtlık-benzerlik arasındaki seçeneklerde aranmıştır. Bunların yanı sıra eskinin kimliğinin kullanılarak ya da eritilerek zamana uygun üretilecek yeni yapının yaşaması için kullanılması anlayışı da görülmektedir. Lyon Operası, Oueens Müzesi ve New York Presbiteryen Kilisesi eski-mevcut yapıyı yeni yapının kimliği içinde eriterek kullanmıştır. Öyle ki bu kilise yapısında ek yeri belli olmamaktadır. • Büyümesi ve değişmesi kaçınılmaz gözüken mimari ürünün eklenme ve gelişiminde yeni bir etik ve yeni bir estetik anlayışın hakim olacağı varsayımı yapılabilir. Artık her şeyin çok çabuk tüketilmeye başlandığı bu çağda mimari ürüne de daha kısa ömür biçilmeye başlanacağı kehanet sayılmamalıdır. ""

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=