Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi 17. Sayı (Kasım-Aralık 2008)

~ görünüş Orhan Baltacıgil info@kentyapitasarim.com ■ SIT'i Sac'la Korumak ... K emaliye'deyiz ... Buraya gelinceye değin, Doğu Anadolu'da ilerlerken, yol boyunca insanı şaşkına çeviren yüce mor dağların, göz alabildiğine uzanan açıklıkların, adım başı renkten renge, biçimden biçime giren yeryüzü kıvrımlarının görkemli güzelliği anlatılır gibi değil! Yolun sonunda vardığımız Kemaliye ise vahşi doğa içinde sanki bir evcillik-uygarlık anıtı ... Karasu (Fırat) lrmağı'nın "yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım!" diyerek daldığı upuzun kaya dehlizinden şöyle bir soluk almak için çıktığı vadinin sağ yamacına yaslı, yeşilliklere gömülmüş bu küçük tarihı kenti uzaktan görür görmez içimizi bir umut kaplıyor: "işte" diyoruz, "demek ki oluyormuş; insanoğlu ile doğa, uyum içerisinde birlikte çalışarak, ortak bir başyapıt gerçekleştirebiliyorlarmış!" Doğrusu, böyle bir iş ve gönül birliğinin var olabileceğine artık ihtimal vermez olmuştuk. Çünkü günümüzde, gelişmiş yapı teknolojisinin de şuursuzca desteklediği mimarlık, doğayı, onunla uyum sağlama arayışı şöyle dursun, mutlaka değiştirilmesi/dönüştürülmesi gereken değersiz bir ortam, aşılması gereken bir engel gibi algılıyor. "Las Vegas" yozluğu baş tacı edilip, tarih ve doğal güzellik fışkıran Akdeniz kıyılarımızda Eyfel Kulesi yanında Topkapı Sarayı, 40 ÇAT&I CEPHE•KASIM-ARAL2IK0/08 onun komşusu olarak da Kremlin'in çan kulelerinden oluşan tatil köyleri inşa etmek ya da kendine özgü saltık bir güzelliğe sahip, çölle denizin buluştuğu Arap Yarımadası'nda Pasifik atolleri yaratıp, bunların üzerine Beverly Hills malikanelerini oturtmak marifet sayılıyor! Üstelik, insan mantığına ve doğanın ruhuna böylesine aykırı uygulamalar, bir de "sürdürülebilir gelişme", "yeşil mimarlık" gibi yaldızlı yalanlara sarmalanarak yutturulmaya çalışılmıyor mu? Pes!.. Şurası çok açık: sürdürülebilir gelişme ve yeşil mimarlığın daniskası, Kemaliye ya da bir türlü vazgeçilemeyen eski adıyla Eğin'de ... Çünkü, Eğin'in her biri işlevsellik ve zerafet örneği olan "İNSAN YUVALAR!", kent alanının her yerinden çağlayan coşkun SU kaynaklarından beslenen dut, ceviz, fındık ağaçlarından gelen AHŞAP, Fırat'ın taşıyıp durduğu KİL ve çevre dağların ana maddesi TAŞ'tan ibaret yapı malzemelerinin sanatkarların yetenekli ellerinde yoğrulmasıyla üretilmişler. Kullanılan malzemelerin tümü Doğa Ana'nın zahmetsizce yenileyebildiği türden ... Bunların çıkarılmasında hiçbir kirletici eylem yok, hiç gereksiz enerji harcanmamış. Gerçi bütün bu olmazsa olmaz koşulların bir araya gelmesi yine de Kemaliye'yi Kemaliye yapmaya yetmezdi, eğer o ince ruhlu -hadi söyleyelim- Ermeni ve Rum sanatkarların eli değmeseydi! Anadolu öyle bir değirmen ki, oldum olası, tüm farklılıkları öğütüp değerli karışımlara dönüştürmeyi bilmiş. Bu coğrafyanın pek çok bölgesinde olduğu gibi burada da Müslüman ve Hıristiyan ahali yapmayı en iyi bildikleri işleri komşularına da sunarak yüzyıllar boyu güzellik içinde bir arada yaşayabilmişler. Sonuçta Kemaliye/Eğin gibi, -ekonomik nedenlerle uzaklaşmak zorunda kalsan bile- mutlaka yüreğinin yarısını bıraktığın ve ilk fırsatta koşup gelmek isteyeceğin sıcaklıkta bir sıla böyle ortaya çıkmış. Doğru mimarlık, Eğin'deki gibi olur: çevrenin dilinden iyi anlayacaksın, insanların neye gereksindiklerini iyi saptayacaksın, israftan kaçınacaksın ama incelik ve güzellik arayışından da vazgeçmeyeceksin ... Doğru mimarlık, insanların iyi yetişmesinin de ortamını sağlar: Kemaliyeliler içlerinden çıkmış ve önemli yerlere gelmiş her meslekten değerli hemşerileriyle övünüyorlar. Ama neredeyse tümü uzakta yaşıyor. Kemaliye'ye bitişik Apçağa köyü kökenli ünlü ozan Ahmet Kutsi Tecer'in çok bilinen: "Orda bir köy var uzakta, / O köy bizim köyümüzdür. / Gezmesek de, tozmasak da/ O köy bizim köyümüzdür." dizeleri işte bu gerçeği vurguluyormuş meğer ... Gurbete çıkmak, Eğin'lilerin kaderi olmuş hep: kuşkusuz genelde, bu

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=