~ görünüş varıncaya kadar kısıtladılar. Yapıların içmekanlarına gelince; onların zaten artık tasarlanmamaları gerekiyordu. Küreselleşen dünyanın talepleri her geçen gün öyle sık degişip, yeni şekiller alıyordu ki en iyisi, kullanıcıya tümüyle boş mekanlar sunup, istedigini yaptırma olanagı vermekti... iç düzenlemeler için, nasıl olsa hazır bölme duvar üreticileri, mobilyacılar, aydınlatmacılar, döşemeciler bastırdıkları kataloglarda yeterince seçenek sunuyorlardı. Bir tek dış cephenin çizilmesi mi kalmıştı mimarın elinde? Hayır, artık o da mal sahibinin kendisi, eşi ya da ortakları tarafından, satıcı firmanın bina üstünde yan yana dizdigi cephe örnekleri arasından görerek seçilebiliyordu! Özetle, boyutu belediye, merdiveni itfaiye yönetmelikleri tarafından tanımlanan, taşıyıcı sistemine "Mühendis"in karar verdigi, çatısının, cephesinin malzeme üreticilerinin kataloglarından seçildigi, iç kullanım alanlarını, oturanların düzenledikleri yapının mimarına yapacak pek bir iş kalmamış görünüyor! O'nun tek tesellisi, -eski şanlı günlerinin yüzü suyu hürmetine- kendisine tanınan imza yetkisi ve bunun karşılıQında aldıgı para mı? .. Öte yandan, dünyada mimarlık konusu hala çok güncel bir ilgi alanı. Son otuz yıl içinde ünlenen mimarlar yeni teknolojinin sagladıgı olanaklarla estetik, işlevsel, yerine göre görkemli, anıtsal yapıları ülke sınırı tanımaksızın gezegenin çeşitli köşelerinde büyük bir hızla gerçekleştirmeyi sürdürüyorlar. Ülkeler varsıllıklarının ve gelişmişliklerinin mesajını çagdaş mimarlık yapıtları aracılıgıyla vermekte birbirleriyle yarışıyorlar. Öyleyse "mimarlık cephesinde yeni bir şeyler var!" Anlaşılan, "mimarlık" mitolojideki Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden dogmuş ... Galiba ölen, mimarlıgı bina yapmaktan ibaret sanan zihniyet: Gerçekten de sıradan bir bina yapmak için artık mimara gereksi16 ÇATI&CEPHE•TEMMUZ-AGUSTOS / 2006 nim bulunmuyor. Oysa, bugün başarıdan başarıya koşan "Yeni Mimar", mesleginin tanımını "insanın saglıklı ve güvenli yaşama ortamını saglarken, doga kaynaklarının sınırsız olmadıgının bilincinde, sürdürülebilir bir gelişimi hedefleyen çok yönlü, çok katılımlı ve çok uzmanlıklı bir sanayi dalı" olarak yapıyor. Sanayi Devrimi ile kulvar dışına itilen mimar, artık yapı endüstrisinin başına geçmiş ve onu yönetmektedir. Eskiden hayal edilemeyecek açıklıkları geçen taşıyıcı sistemleri, kumaş türü malzemelerle koskoca stadyumları örten çatı ve cepheleri, yeni metal alaşımlarını, baglantı elemanlarını, dogal çevrenin uzantısı yeşil mimarlık mekanlarını "Yeni Mimar" hayal ediyor, yön verdigi yapı endüstrisi ise bunu hayata geçiriyor. Kısacası mimar olmadan insanı geliştiren ortamlar yaratmanın kolay olmadıgı anlaşıldı. Bu gerçegi gören ülkeler yeni mimarların yetişmesini özendiriyor, çalışma koşullarını kolaylaştırıyor. Bu yeni kuşak "Sanayici/Sanatçılar" da sınır tanımadan mesleklerini -ve dolayısıyla-insanltgı geliştirmeyi sürdürüyorlar. Ülkemizdeki duruma gelince... Okullarımızda ögrencilere mimarlıgın tanımındaki bu temelli felsefe degişikligi yeterince aktarılabiliyor mu? Çeligin, çagdaş mimarlıgın favori malzemesi olmasını bir kalemde geçelim, mimarlıgın en temel etik kuralı olan güvenli yapılar yapmak ilkesi gereQi, bir deprem ülkesinin en çok kullanması gereken malzeme oldugu bile göz ardı edilip, tek katlısından gökdelenine kadar betonarmede ısrar edildigine göre bu konuda kuşkular var demektir. Yeryüzünün bilinen en eski kenti (Çatalhöyük) Anadolu'dadır; yani mimarlık meslegi burada dogmuş olmalı. On bin yıldır Hitit, Urartu, Frig, Helen, Ermeni, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı uygarlıkları mimarlarının yapıtları sayesinde bugün hala gözlemlenebiliyor. Beş yüz yıl öncesinin, bin beş yüz yıl öncesinin devasa eserleri ayakta, çatıları yerinde, cepheleri dün yapılmış gibi pırıl pırıl ... Ülkemizin bugünkü mimarlıgından gelecege ne bırakabiliriz? Beton kırıntılarının arasına serpiştirilmiş çagdaş makyaj malzemeleri mi?.. ,,.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=