Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi 45. Sayı (Temmuz-Ağustos 2013)

ÇATI & CEPHE • TEMMUZ - AĞUSTOS / 2013 44 bir mimar; ve cephe cilerin ilgisi artıyor. Projelerin gelişmesi için özellikle özel ve vakıf üniversitelerinin bu anlamda devlet üniversitelerine göre daha açık olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda ortak çalışmalar yapılabilir diye düşünüyorum. Binalar aslında deneysel çalışmalardır. Yani her bina aslında yeni bir şey ortaya koymak için bir fırsattır. Bunların, benim başta söylediğim üç konu üzerinden, en azından bir tanesi, mümkünse iki tanesini, eğer üçünü de sağlayabiliyorsa, bu mimarlığa ve yaşam kültürümüze bir katkı sağlayabilir. Çatı&Cephe: Kendi projeleriniz içinde cephe ve çatısını özel bulduklarınız hangileri? Bunlar hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Gökhan Avcıoğlu: Biraz önce anlattığım üç özelliği tüm projelerimizde uygulamaya çalışıyoruz. Program, yani bizim için binanın fonksiyonu, ne amaçla kullanılacağı önemli. Ama bina güzel olursa bu fonksiyon zaman içinde değişebiliyor, yani iyi bir yapıyı hiç kimse yerinden oynatmak ya da onun yerine başka bir şey yapmak istemez. Bu, bizim Kadıköy sınırları içinde yaptığımız bir tuvalette başımıza geldi. Marmaray ile çakıştı. Fakat kamusal kullanıma destek veren bir yapı olduğu için Marmaray o noktada proje değişikliği yaptı ve onu yıkmadı. Yani bu olabildiğine göre birçok yapı, fonksiyonunu değiştirerek yaşamına devam edebilir. İşte eski yapıların otele, müzeye, okula dönüşmesi, konut amaçlı kullanıma dönüşmesi biraz bu yüzden oluyor. Eski bir fabrika sonradan konut olarak da kullanılabiliyor. Biz eski yapılarla birlikte çalışmayı, onlara bir şey eklemeyi, onlara bir şey eklemeyi seviyoruz, bizim ilgimizi çekiyor. Türkiye’de zaten birçok şehrin dokusu çok eski, bazıları 8500 yıla dayanıyor. Tabii ki böyle bir dokunun içerisinde toprağın altında neler olduğunu bilmediğimiz için her gün yeni bir sürprizle karşılaşıyoruz. Fakat İstanbul’da olmanın bazı özel durumları var. Bunlardan birisi, sizden önce yapılmış, belli bir lezzeti olan yapıyla ilişki kurmak, mimar açısından hem keyifli hem de ileriye dönük bir devamlılık sağlıyor. Mesela Esma Sultan projemizde biz tamamen iskelet bir yapının içerisine yeni bir cam bina oturttuk. O binanın eski ve yeni ilişkisi her zaman karşılaşabileceğimiz bir kontrast oluşturmuyordu. O yüzden ilginç bir projedir. Yeni bir şeyler söylüyor ama eskiyle de bir bağ kuruyor. Şanslı olduğumuz projelerden birisiydi. Yıllar sonra bunun bir başka versiyonunu Borusan Müzik Evi’nde gerçekleştirdik. O da sadece ön cephesi olan bir yapıydı. İçi boşaltılmıştı, sonra sanatla ilgili yepyeni bir yapı olarak içini organize ettik. Çok önemli bir lokasyon olan Beyoğlu’nda, neredeyse hiçbir santimetrekaresini kaybetmememiz, iyi bir ısı ve ses yalıtımı yapmamız gereken ve çatının her köşesi dahil her tarafını kullandığımız bir yapı haline çevirdik. Ama eskiye ait olan parçalar olduğu gibi duruyor. Autopia da ilginç bir proje. Dünyanın en büyük alışveriş merkezlerinden birisi olarak görülebilir. Bir bisikletten uçağa, otomobilden deniz aletine kadar kişisel kullanıma açık tekerlekli veya tekerleksiz, bir sürü aracın satıldığı bir yer. Hem içe hem dışa yönelik bir proje. Ataköy Plus’ta ise bir maskeleme, ikinci bir cephe yaptık. O cephe hem ana binanın ihtiyacı olan teknik donanımı dışarıdan ulaştırmamızı sağlıyor, hem farklı bir albeni getiriyor. Ayrıca gece kullanımında ışık kullanımı için bir imkan sağlıyor. Çift cephe durumlarında ana malzemenin dışında başka bir malzemeyle sarıp sarmalamayı seviyorum. NLF’nin cephesi ahşap ve alüminyum karışımı kompozit bir malzeme. Uzun ömürlü. Biraz önce anlattığım konuların üzerine gelişiyor projeler. Yani biz hep bunun üzerinde duruyoruz ve değişik ölçekleri deniyoNLF projesi Esma Sultan

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=