Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi 53. Sayı (Kasım-Aralık 2014)

ÇATI & CEPHE • KASIM - ARALIK 2014 37 Aliyev Kültür Merkezi gibi, baktığınız zaman neresi cephe, neresi çatıdır anlayamadığınız yapılar da var. Burada bir parantez açmak gerek; Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in tutumuyla, Türkiye’de kültür yapılarına ve genelde mimariye nasıl bakıldığı arasında farklılıklar var. Özellikle son dönemde ciddi bir tutum farkı olduğu ortaya çıkıyor. Bunu, Zaha Hadid’e yaptırılmış olması, yani bir yabancı mimara yaptırılmış olması açısından söylemiyorum. Bizde de yabancı mimarlara çok iş yaptırılıyor ama yabancı mimarların yaptıkları bizim burada yaptıklarımızın ötesine geçmiyor. Her zaman söylediğim bir şey vardır: “İyi mimarlık için yalnızca mimarın iyi olması yetmez. Mal sahibinin, işverenin de aynı kültür ve görgüye sahip olması gerekir”. Dolayısıyla, ortaya çıkarılan bina ya da daha iddialı bir deyişle mimari yapıt, yalnızca mimarın eseri değildir, ortak bir eserdir. Bir ressamın tablosu, heykeltıraşın heykeli gibi değildir mimari ürün. Onlar yalnızca kendi fantezilerine göre eserler ortaya koyabilirler. Ama mimarlık sadece mimarın fantezisiyle yapılabilecek bir iş değil. Çeşitli grupların, kişilerin ya da kurumların katılımıyla gerçekleştirilen bir sanat. Dolayısıyla hepsinin dengelenmesi lazım. Önce toplumun mimarlığı istemesi gerekiyor. Bizim toplumumuz mimarlığı istiyor mu? Farkında mı? Bence değil. Toplum, mimariyi ne kadar isterse, mimari de o kadar gelişir. ÇATI CEPHE: Cephe ya da çatı tasarlarken nelere dikkat edilmeli? Öncelikler neler olmalı? DOĞAN HASOL: Biraz önce de değindiğimiz gibi cepheyi ve çatıyı birbirinden çok farklı düşünmemek lazım. Bina bir bütündür, bunun içinde her şey var. Cephe de var, çatı da var, iç ÇATI CEPHE: Sizin için “cephe”, “çatı” veya “kabuk” ne anlam ifade ediyor? DOĞAN HASOL: Binalarımızı her şeyden önce “insan” için yapıyoruz. İçinde yaşayanlar olduğu kadar dışarıda her gün önünden geçen, o binayı gören insanları da düşünerek, yani kentsel mekâna katılan bir unsur olarak da ele alıyoruz. Yaptığımız bina kentin bir parçası oluyor zaten. Bunun başarılı olması için çaba göstermek lazım. Binanın sadece iç mekânı değil, oluşturduğu kentsel mekân da çok önemli. Binanın çevresiyle ilişkileri, kütlesi, ölçeği, cephesi, çatısı bütün bunlar kentsel mekâna katkıda bulunuyor. Dolayısıyla hepsi çok önemli. Ben çatıyı beşinci cephe gibi görüyorum. Yani binanın dört cephesi varsa, çatı da beşinci cephedir. Onun da hiçbir şekilde ihmal edilmemesi lazım. Çünkü şehirler artık yukarıdan da görülüyor. Google’ı açtığınız zaman bile binanızı tepeden görebiliyorsunuz; bu durumda çatı da cephe kadar görünür oluyor. Dolayısıyla bunlar bizim kente ve kent sakinlerine olan borcumuz. O bakımdan binaların iç mekânına gösterdiğimiz özenin aynısını çatısına ve cephesine de göstermemiz gerekiyor. Tabii, çatının ve cephenin ciddi bir şekilde koruyucu işlevi de bulunuyor. Binayı yağmura, kara, dış etkenlere karşı koruyor. Isı kaybını ya da gereksiz ısı girişini önlemek için de bunlara özen gösterilmesi gerekiyor. ÇATI CEPHE: Çatıyı beşinci cephe olarak gördüğünüzü söylediniz. Fakat artık bazı formlarda binanın çatısı neresi, cephesi neresi pek anlaşılamıyor... DOĞAN HASOL: Haklısınız... Geleneksel formlar yerine örneğin Haydar “Geleneksel mimarimizde, örneğin camilerimizde mükemmel bir iç-dış birlikteliği vardır. Dışardan ne görüyorsanız, içeriden baktığınızda da onun negatif formunu görürsünüz”

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=