mekânlar da var. Örneğin iç-dış birlikteliği... Biz HAS Mimarlık olarak çalışmalarımızda buna çok önem veriyoruz. Geleneksel mimarimize, örneğin camilere baktığınız zaman mükemmel bir iç-dış birlikteliği vardır. Dışardan ne görüyorsanız, içeriden baktığınızda da onun negatif formunu görürsünüz. Dışarıdan baktığınızda içerde ne algılayabileceğinizi kestirmek kolaydır. İşin doğrusu da bu zaten. İç-dış birlikteliği çok önemli. Mekân gerekliliklerini ortaya koyup formu oluşturduktan sonra işin teknolojik boyutu geliyor. Yapıyı neyle yapacak, neyle kuracaksınız? Bir de mimarlığı sanat boyutuyla ele aldığımız zaman, hep yeni bir şeyler söylemek zorundasınız. Bugün artık 16. yüzyıl yapılarının taklitlerini yapmanın hiçbir anlamı yok. O devirde tuğlayla yapılmış olan kubbeyi bugün betonarmeyle yapmak marifet değil. O dönemde büyük açıklıkları geçmek, merkezi mekân yaratmak için tek çıkar yol, yassı tuğla kullanılarak kubbe yapmaktı. Bugün kubbe yapmak istiyorsanız bunun çok çeşitli yöntemleri, olanakları var. Betonarme kabukla da yapabilirsiniz, çelikle de, hatta pnömatik sistemlerle dahi yapabilirsiniz. Biz tarihin bize miras olarak bıraktığı yapılarla övünüyoruz. Bu yetmez... Biz bugünden yarına ne bırakacağız? Sonuçta bizim torunlarımız neyle övünecek? Yarına bugünden bırakabileceğimiz çağdaş, yenilikçi eserler yaratmak zorundayız. Sanatta taklit olamaz. Taklitçi bir ressam düşünebiliyor musunuz? Ya da taklitçi bir heykeltıraş? Zaten onu yapana ne ressam denir, ne de heykeltıraş. Dolayısıyla mimar da hiçbir şeyi taklit edemez. Selçuklu tarzı, Osmanlı tarzı vs... Bu devirde böyle şeyler olamaz. O yolda yapılanlar, değerli mimarlık yapıtları oluyor mu? Örneğin Ankara’daki Kocatepe Camisi mimarlık yapıtı olabildi mi? Sinan’ın eserleriyle övünebildiğimiz gibi Kocatepe’yle de övünebiliyor muyuz? Bugün Ataşehir’de yapılan cami var; o da öyle... Bir mimar olarak bunlarla nasıl övüneceğiz? Çok güzel taklit ettik diye mi?.. ÇATI CEPHE: Sizce cephelerde ne değişiyor? DOĞAN HASOL: Yeni malzemelerin sağladığı yeni form olanakları var. Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’ni düşünün, titanyumun kullanılmasını, devreye girmesini... Titanyum aslında binalar için üretilmiş bir malzeme değil; uçaklar için levha malzeme olarak ortaya çıkmıştı. Ama çok isabetli bir şekilde binalarda da kullanılmaya başlandı. Cam teknolojisindeki gelişmeler, öteki teknolojiler... Bugün gökdelenler yapılabiliyorsa bu, çelikteki, betonarmedeki, camdaki gelişmeler sayesinde olabildi. Asansörün ortaya çıkması, pompalama sistemlerinin gelişmesi, o yüksekliklere kadar sıvıları pompalayabilmeleri, yangın güvenlik sistemleri vs. sayesinde olabildi. Kısacası, teknolojinin mimariye kattığı değerler var. Bunlar yeni formların da ortaya çıkmasına olanak veriyor. Bilindiği gibi, eskiden istenilen büyüklükte cam yapmaya olanak yoktu. Vaktiyle dökme cam yapılıyordu, küçük küçük cam karolar halinde pencerelere takılabiliyordu. Şimdi camların teknolojik üstünlükleri olanları da var; güneş kontrol camları, parlamaz camlar, lamine camlar, ısı yalıtım camları vs. Bugün malzemenin ve teknolojinin sunduğu ciddi olanaklar var. Bu çağda, bunların kullanılması doğaldır. ÇATI CEPHE: Sizin cephede tercihleriniz ne oluyor? DOĞAN HASOL: Tabii konuyu sadece malzeme olarak düşünmek doğru değil. Örneğin, baş ağrısı için bir ilaç kullanıyorsunuz, başınızın ağrısı geçiyor ama midenizde sıkıntı varsa onu azdırıyor. Yani nerede neyin kullanıbir mimar; ve cephe ÇATI & CEPHE • KASIM - ARALIK 2014 38
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=