Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi 59. Sayı (Kasım-Aralık 2015)

ÇATI & CEPHE • KASIM - ARALIK 2015 39 İzmir Amerikan Koleji’ni tamamladıktan sonra 1977 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nden mezun olan ve 1982’ye kadar aynı kurumun şehircilik kürsüsünde asistan olarak görev yapan Mehpare Evrenol’un mimarlık serüveni, eşi Alp Evrenol ile Mimarlar Limited ismiyle kurduğu büroyla 80’lerin ilk yıllarında başladı. Bu süreçte birçok villa, apartman, ofis, genel müdürlük projesi hayata geçiren Mimarlar Limited’in bünyesinde aynı zamanda iç mimari, restorasyon projelerinin yürütüldüğü bir departman da vardı. Evrenol çifti, sonrasında, birbirini besleyen iki üretim alanını birleştirerek Mimarlar Workshop ismiyle yeni bir yapı kurdular ve iki büro da gerçek birer dizayn atölyesi olarak hizmet verdi. 2012 yılında kurucu Alp Evrenol’un vefatının ardından şirket içinde yeni bir yapılanmaya gidildi. Uzun yıllar proje yürütücüsü olarak birlikte çalıştığı Tamer Tunbiş ve Burak Karaca’yla şirket ortaklığına giren Mehpare Evrenol, Alp Evrenol’un ismini yaşatmak adına kurulan Evrenol Architects’le yoluna devam ediyor. Evrenol Architects, özellikle kent kültürünün gelişmesine katkıda bulunan, yapılı çevrenin doğayla olan ilişkisini önemseyen bir prensibin uzantısında, yatırımcılar, mühendislik grupları, peyzaj tasarım ekipleri ve danışmanlarla birlikte yaşanabilir, demokratik ve yüksek nitelikte yaşam çevreleri tasarlıyor. Çatı ve cephe ile ilgili görüşlerini aldığımız, projelerinin detaylarını öğrendiğimiz Mimar Mehpare Evrenol, cephelerin öncelikle yöresel olarak bir takım dokunuş ve tatlar içermesi gerektiği görüşünde... Globalleşen ve her şeyin birbirine benzediği dünyada zor gibi görünmesine rağmen işin doğrusunun bu olduğunu savunan Evrenol, binaların yükselmesiyle yeni bir önemli atılımın, sözkonusu proje olduğunu ifade ediyor ve “Ayrıca o kuleleri İstanbul’un sert poyrazına sırtını dönmüş binalar olarak tasarladığımızdan kışın güzel günlerinde bile doğramalar açılıp rahatça oturulabiliyor. Akasya Acıbadem’in ardından tasarladığımız Ottomare ve Ankara’daki kulelerde de açılır doğramalar kullandık. Dubai’de oturmuyoruz, mutedil bir iklimde yaşıyoruz ve solumaya değer bir havamız var” diyor. Toprağa yabancılaşıyoruz Bina cepheleri veya istinat duvarları gibi düşey alanları da yeşil tasarlamayı doğru bulduğunu söyleyen Evrenol, bina kabuğuyla ilgili yorumlarını ise şöyle özetliyor: “Yeşili her geçen gün kaybettiğimiz bir dönemde bitkiye özlememizi ancak böyle tatmin edebiliriz. Bu, sadece mimarların sorumluluğunda olan bir şey değil. Eğitim de burada çok önem kazanıyor. Mesela İtalya’da binaların cepheleri yemyeşildir. Herkes küçük balkonlarında bitkiler yetiştirir. cephe vizyonunun açıldığını ve bunun, başka tür sorunları da beraberinde getirdiğini söylüyor... “Mesela Akasya Acıbadem’in konut bölümleri, benim ilk yüksek projemdir. 3 binası 40’ar kat olan bu konut projesinde en dikkat ettiğim konu, ev ortamında, insanlara kırkıncı kattayken bile taze hava sağlayabilmekti. Penceresi açılmayan veya bir karış açılabilen mekanı, havalandırılmış bir ev olarak hayal edemem. Camın hiç açılmayıp suni havalandırmayla içeriye hava basılan bir otelde belki üç gün kalabilirim. İşyeri olsa da belli bir müddet katlanabilirim. Ama ev olarak böyle bir mekanı şahsen kullanamam. Dolayısıyla Akasya Acıbadem projesinin 40 katlık konut bloklarında pencerelerin sürme kanatlarla açılır-kapanır olmasını sağladık. Bu süreç çok da kolay olmadı. Hem teknik hem de maliyet açısından birçok problemle karşılaştık. Fakat sonunda Akasya Acıbadem’i koskoca sürme doğramalarla açılır bir proje haline getirdik” diyen Mehpare Evrenol, cephe mimarisinde yaptığı en Mehpare Evrenol’un en dikkat ettiği konulardan birisi, yüksek katlı binalarda kullanıcılara taze hava sağlanması... Bunun bir örneği de Akasya Acıbadem’in 40 katlı konut blokları olmuş...

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=