bir mimar; ve cephe leri mimari stili bugün de uygulamak anlamında ele alınmamalıdır. Önemli olan, Selçuklu veya Osmanlı'nın. kendi mimari kimliklerini geliştirirken önceki uygarlıklardan nasıl yararlandıklarını görebilmek; ustalığı, aklı ve birikimleri nasıl yoğurduklarını kavrayabilmek ve oradaki gelişmişliği sürdürebilmektir. Ama baktığımız zaman bir Selçuklu kemeri, bir Osmanlı kubbesi, Osmanlı penceresi ve benzeri isteklerle aslında ideolojik anlamdaki geçmişe öykünme ile mimari geçmişe öykünme arasında bir paralellik kuruluyor. Bu tutumlar birkaç açıdan kabul edilemez. Örneğin Nazi Almanyası'nda da Nazi düşüncesinin görkemli ve üstün ırka ait bir düşünce olduğunu kanıtlamak için, bunu çağrıştırmaya uygun bir mimari tarz geliştirilmişti." Tarihi kent dokusunu korumak hiç önemsenmiyor "Tarihsel süreçte de saray ve şato gibi büyük anıtsal yapılar hep olmuştur. Ama sivil mimari ve buna bağlı kent dokusunda bu tür iddialar sadece ev sahibinin varsıl ya da varsıl olmayan kesimlerden gelme durumlarına göre az çok farklılıklar göstermiştir. Ama genelde hep yaşamın içerisinden gelen ayrıntıları, yaşamın içinden gelen özellikleri barındırırlar. Ankara'nın kendine has çok önemli bir yöresel mimari karakteri var. Bu yöresel karakter Ankara Kaleiçi etrafından yayılan sivil mimarlık örneklerinde 32 ÇAT&I CEPH•EMAYIS-HAZIRAN / 2007 son derece zengin. Tarihiyle onur duyanların ve bunları politikalarına yansıtmak isteyenlerin yapması gereken ilk şey, öncelikle Ankara Kaleiçi'ndeki tarihi Ankara evlerini kurtarmaktır. O dokuyu kurtarmak, oraları yaşanan, çağdaş yerler haline getirmek gerekiyor. Bunu yapmayıp, sayısız evin yok oluşunu umarsızca seyredip de yeni yapılan evlerde Selçuklu kemeri, Osmanlı kubbesi aramak kadar saçmalık dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Tarihi kent dokusunu korumak ve bu alanları kimlikli bir kentin yaşayan bölgeleri haline getirmek hiç önemsenmiyor. Binaların pencerelerinin ille de bir Selçuklu penceresi olması istenilmemeli. O bina zaten yoğun ve yüksek kütle yapısıyla kent dokusuna bir hançer gibi girmişse; ya da benzer azmanlıktaki komşu binalarıyla kenti taş ve beton yığınına çevirmişse; üstelik buna yine o 'muhafazakar' belediye yönetimi ön ayak olmuş ya da sürdürüyorsa, aynı binaların pencereleri kemerli olsa ne olur; düz olsa ne işe yarar? Bu saçmalık, herhalde o belediyeyi yönetenlerin dünya ve kültür görüşleri arasındaki ilişkinin zayıflığından kaynaklanıyor ... " Malzeme, mimari ayıpları örten bir araç olarak kullanılmamalı "Malzeme, yapısal hataları gizlemek için kullanılmamalı. Mimarlıkta malzeme mutlaka fonksiyonel kullanılmalı. Gerek mekanla, gerek kurguyla, gerekse tasarımla ilişkisi son derece akılcı olmalıdır. Bu devam ettirildiği takdirde tasarımı, planlaması veya kurgulaması çok başarılı olmayan bir takım yapıların malzemeyle ayıplarının örtülüp pazarlanmasına da engel olmuş oluruz. Çağdaş malzemenin mimari ayıpları örten bir araç olarak kullanılmasına karşıyım. Çağdaş malzeme üreten firmaların da buna alet olmamasını istiyorum. Hatta bu konuyla mücadele etmeliler. Çünkü ürettikleri malzeme, tarihsel birikimden yaratılan sentezlerdir. Çağdaş teknoloji ile tarihten gelen deneyimlerin oluşturduğu bu sentez kötü niyetlere alet edilmemeli." Türkiye'de tavuk kümesleri bile betonarme yapılıyor "Türkiye'de betonarme çok abartılıyor. Betonarmenin anavatanı Fransa'da dahi betonarme yapıların toplam yapılara oranı yüzde elliyi ancak geçiyor. Türkiye'de ise tavuk kümesleri bile betonarme yapılıyor. Betonarme tabii ki önemli imkanlar veriyor. Ama yapının yöresel özellikler taşıyabilmesi için yöre malzemelerinin de kullanılması gerekiyor. İki katlı bir yapı pekala ahşap karkas ya da yığma taş veya tuğla duvarlı sistemle yapılabilir. Amerika'da ahşap karkas sistemler yaygınlaşıyor ve buna karşılık ormanlar da azalmak yerine daha da artıyor. Ağaç tarımı yapılarak kesilen ağaçların yerine yüzlerce ağaç dikiliyor. Ahşabın mimaride kullanılmasıyla ormanların daha da azalacağı şeklindeki korkumuz artık kalmamalı. Bir taraftan orman tarımı yapıp bir taraftan da ahşap malzemenin mimaride kullanılmasını teşvik etmek gerekiyor..." "Betonarmeye olan tutsaklığımızı gözden geçirmemiz lazım. Türkiye'de denetim kültürünün olmaması ve betonarme karkasa bu kadar kendimizi teslim etmiş olmamız bence felaketlerin en büyük nedenidir. Çünkü betonarme, uzmanlık denetimi olmadığı zaman ölümcül bir tuzak; ve yanlış yapıldığı ne yazık ki ancak depremde anlaşılıyor. Hatta son zamanlarda sıkça örneğini gördüğümüz gibi depremi bile beklemiyor; çöküyor. Ancak çökünceye kadar da sanki sağlammış hissi vererek kullanılabiliyor. Oysa geleneksel yapı sistemlerinde, tekniğine aykırı inşaat yapılamaz. Duvar daha yükselmeden bel verir, eğilir; ahşap karkas daha tamamlanmadan yamulur. Yani yanlış yapım inşaat sırasında anlaşılır. Yapı bitip de ayakta durduğunda ise uygulama doğru yapılmış demektir. Bu nedenle örneğin eski ustalar, 'ahşap yapı kendisini taşıyorsa, herkesi taşır' derler. Bunu betonarme için söyleyemeyiz ..." ,,.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=