görünüş Aborjin Barınağı/ Kuzey Avustralya Strip Achitecture İnsanlık, uzun geçmişi boyunca kimi meslekleri kesin etik kurallara bağlayarak diğerlerinden ayırma gereği duymuş; tıp, bilim ve adalet gibi... Mimarlık ise daha çok yerel uygarlık ve yönetim alışkanlıklarına göre şekillenmiş, yani evrensel bir nitelik kazanmamış: bir ülkede baş tacı olan bir mimarlık anlayışı başka bir diyarda aşağılanmış. Kendi totem inanışlarıyla doğa ile bütünleşik yaşayan Avustralya yerlisi Aborjinler'in barınakları ile ABD kentlerinin "strip architecture" tarzları yeryüzünü aynı çağda pay36 ÇATI & CEPHE• MAYIS-HAZIRAN / 2007 !aşabilmişler. Bölgesel mimarlık anlayışlarının, yerlerini hızla monoton bir evrenselliğe bırakmaları çok yakın zamanın gerçeğidir. Bugün, Orta Asya'nın ortasındaki Almata ile Orta Amerika'nın ortasındaki Mexico aynı mimari anlayışla inşa edilebiliyorsa bu, mimarlığın en sonunda -bütün insanlığı temsil eden-evrensel niteliklere kavuşmuş olmasından değil, mimarlığı yönlendiren küresel sermayenin dayatmasının bir sonucudur. Mimarlık, her çağda olduğu gibi bugün de güç ve güçlünün hizmetindedir! Bu saptama karşısında üzülsek de eleştirsek de durum değişmeyecek! Yerküremiz ısınıyor. Sera etkisini yaratan atık gazlar ise -insan nüfusu iyice artan dünyada- artık vazgeçilemeyecek bir gereksinim olan enerjinin ya üretimi ya da kullanımı sırasında ortaya çıkıyor. En yaygın enerji türü ise kuşkusuz elektrik. Bir kez üretildikten sonra temiz bir enerji türü. Ancak üretimi sırasında kullanılan yöntemler elektriğin sicilini bozuyor. Yine de bugün değilse de yakın gelecekte, bu ana enerji kaynağını artık güneş, rüzgar, hidrojen vb. yeni ve çevreci yollardan üretme konusunda umut var; çünkü bu alanda genel bir duyarlılık uyandırılmış durumda ve araştırmalar da hayli ilerlemiş ... Oysa, henüz hakkında umut beslenemeyen küresel bir endüstri sektörü, yenilenemez doğa kaynaklarını, sürdürülemez bir gelişme için hovardaca kullanmaya devam ediyor: Yapı Sektörü! .. Sadece konut üretimi alanında gezegenimizin tatlı su kaynaklarının altıda birinin, orman ürünlerinin dörtte birinin, fosil yakıtların ise beşte ikisinin harcandığını biliyor muydunuz?.. Ülkemizde genel olarak, yapılaşma ile ilgili eleştirilerde işin bu yönü üzerinde değil, daha çok kıyıların, yeşil alanların "beton'a yenik düşmesi" türünden yüzeysel ve görüntüsel konular üzerinde duruluyor. Betonun ana bileşeni olan çimento fabrikalarının yol açtığı çevre kirliliği, büyük enerji tüketimi, betonun geri dönüşümsüz bir malzeme oluşu gibi konular gözlerden hep uzak tutuluyor. Daha da vahim olanı, deprem ülkeleri için uygun bir yapı malzemesi olmadığı bilinmesine karşın betona alternatif seçeneklere yönelmek şöyle dursun, çimentonun daha çok tüketilmesini sağlayan yönetmelik değişiklikleri yapılıp duruyor ve "Bu acaba kimlerin çıkarınadır?" diye sormak kimsenin aklına gelmiyor! Haksızlık etmeyelim: aslında Türkiye'deki durum ufak farklılıklarla bütün ülkeler için geçerli. Bilim, bilişim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelerden, sadece daha yüksek ve daha hızlı binalar yapmaya yarayanları alıp, diğerlerine kulak tıkayarak en eski yöntem-
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=